Yazar Kasadan Beyaz Torosa

Türkiye siyasal tarihinin simgeleri vardır; nesnelerle hafızalara kazınan, yıllar sonra bile hatırlandığında aynı duyguyu uyandıran. 2001 krizinin en çarpıcı görüntüsü de onlardan biriydi: Bir esnaf, Başbakanlık önünde yazar kasasını yere fırlatmıştı. O plastik kutunun çıkardığı ses, aslında milyonların cebinden gelen çığlıktı. Kapanan dükkânların, ödenemeyen borçların, kaybolan umutların sesi. Yazar kasa bir hesap makinesi değildi artık; halkın devlete “artık gör bizi” diye haykırdığı sembol olmuştu.

Aradan yıllar geçti. Türkiye farklı sınavlardan, fırtınalardan, krizlerden geçti. Ama Meclis ve çevresi, hep bu sembolik kıvılcımların adresi oldu. Bugün de aynı mekanda, bir başka simge sahneye çıktı: Beyaz Toros.

Beyaz Toros, bu ülkenin hafızasında sadece bir araç değildir. 1990’ların faili meçhullerinin, kaybolan insanların, devletle gölgede yan yana anılan karanlık bir dönemin simgesidir. İşte o Toros, Meclis kapısında ateşe verildi. Bir kişinin öfkesi, belki de kişisel motivasyonlarıyla başladı, ama toplumsal hafızada bambaşka bir kapı araladı. Çünkü o alevler, “unutulmayanı” yeniden hatırlattı.

Yazar kasa ile başlayan yolculuk, Beyaz Toros’ta bitti belki de. Bir dönemde ekonomik çöküşün sembolü olan yazar kasa, bugün hala yüzleşilmemiş karanlıkların sembolü olan Toros’a bağlandı. İkisinin de ortak noktası, siyasetin kulaklarını kapattığı sesleri, toplumun semboller aracılığıyla duyurması.

Birinde yere atılan küçük bir kutu, ülkenin ekonomi tarihini değiştirdi. Diğerinde yanan bir otomobil, geçmişin hayaletlerini yeniden gün yüzüne çıkardı. İkisi de aynı mesajı veriyor: “Sorunları görmezden gelirseniz, bir gün semboller konuşur.”

Kıvılcım hâlâ Meclis kapısında çakıyor. Yazar kasadan Beyaz Toros’a, semboller değişiyor ama mesaj değişmiyor: Bu ülkenin yaraları hala kanıyor, sesleri hala duyulmayı bekliyor.

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir