Azınlığın Zenginliği Fakirlerin Sayesinde Mi?

Bir çınar ağacının gölgesi, altında kim olduğunu umursamaz. Bir dağdan akan su, yoksula da zengine de aynı serinliği sunar. Rüzgâr, hiçbir ayrım yapmaksızın hepimizin tenine dokunur. Doğa, başlangıçta herkese eşitlik sunar. Oysa bu sava göre, bu eşitliğin üzerine kurulan medeniyetin, tek taraflı bir zenginlik üretmesi, doğanın bu dengesine ihanettir.

Jean-Jacques Rousseau, İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı Üzerine adlı eserinde şöyle yazar: “İlk toprağı çitle çevirip ‘Bu bana aittir’ diyen ve buna inandıracak kadar saf insanları bulan kişi, uygarlığın kurucusudur.” Rousseau’nun bu ifadesi, mülkiyetin ve beraberinde gelen bireysel zenginliğin doğanın eşitliğine ilk saldırısıdır. Mülkiyet, başka birinin kullanım hakkını ortadan kaldırarak tanımlanır. Dolayısıyla biri zenginse, o zenginlik çoğu zaman başkasının yoksunluğu pahasına inşa edilmiştir.

Bugün yaygın bir karşı argüman var: “Ama biri çalışıyor, üretiyor; diğeri üretmiyorsa, bu adaletsizlik midir?” Sözüm ona “üretmeyen” insanın değerinin sıfırlandığı bir denklem. Oysa Karl Marx’ın Gotha Programı’nın Eleştirisinde dediği gibi, “Her birinden yeteneğine göre, her birine ihtiyacına göre.” Bir toplumun sağlığı, bireylerin ne kadar kazandığından çok, birlikte ne kadar adil bölüştüklerine bağlıdır. Zenginliğin üretim sürecinde birey değil, kolektifin emeği vardır: Yol, elektrik, eğitim, güvenlik, hatta hava bile toplumun ortak üretimidir. Zengin birey, bu ortak zeminin üstüne çıkarak yükselir. Ama yükseldiği şey, herkesin katkısıyla inşa edilmiş bir zeminse, neden sadece birkaçı göğe uzanır?

Üretmek, sadece fabrika kurmakla olmaz. Çocuğuna bakan bir anne de üretir. Çevresine ilham veren bir sanatçı da. Bireysel servet, çoğu zaman bu görünmeyen üretimin üstünden atlayarak kendini yüceltir.

Henry David Thoreau, Walden’da doğayla baş başa kalırken şöyle der: “İnsanlar, zengin olmanın yollarını ararken fakirleşirler.” Thoreau’nun yoksulluk içinde zenginleştiği şey, doğanın ona sunduğu koşulsuz cömertlikti. Onu ne banka yönetiyordu, ne de patronlar. Ormanda herkes eşitti.

Bugün doğanın matematiğine en büyük karşıtlık, bireysel zenginliktir. Çünkü doğa ortaklaşadır; tekelleşme ise onun hastalığı. Bir kuş, tüm gökyüzünü sahiplenmez. Bir nehir, suyunu bir kişiye ayırmaz. Ama biz insanlar, toprağı çitlerle çevirdik; sonra da bu çitlerin arkasına saraylar inşa ettik.

Şimdi kendimize şu soruyu sormalıyız: Zenginliğimiz doğayla mı uyumlu, yoksa başkasının yoksunluğu üzerine mi kurulu?

Doğa kimseye ayrıcalık tanımaz. Bu yüzden doğa, bireysel zenginliğe karşıdır!

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir