Yunan ve Türk halkları, tarih boyunca birbirine en yakın kardeşler gibi yaşamış, aynı topraklarda, aynı kültürel dokuda yoğrulmuş iki millettir. Bu kardeşlik, sadece coğrafi yakınlıktan değil, binlerce yıllık ortak deneyimlerden kaynaklanır. Ancak bugün, bu kardeşler arasında derin bir kavga hüküm sürüyor; ortak değerleri paylaşmak yerine, onları birbirinden koparmak için yarışır hale geldiler. Baklava kimin, halı deseni kimin, yoğurt kimin diye tartışırken, aslında bu mirasın ortak olduğunu unutuyoruz. Bu yazı, bu kardeşliği, ortak tarihi, düşmanlığın nedenlerini ve neden Kürtler gibi apayrı bir kültürle kaynaşmaya çalışırken Yunanlarla bu kadar çatışmalı olduğumuzu ele alacak. Sonuçta, bu kavgaların arkasında dış güçlerin parmağı olduğunu vurgulamak şart.
Türk ve Yunanlıların gerek fiziksel benzerliği gerekse kültürel benzerliği birbirileri ile iç içe asırlarca beraber yaşamasından kaynaklıdır. Yunan ve Türkler, kültürel olarak o kadar iç içe geçmiş ki, ayrıştırmak neredeyse imkansız. Bu, binlerce yıllık etkileşimden doğan bir miras. Örneğin, baklava: Yunanlar “baklava”yı kendi geleneksel tatlıları olarak görürken, Türkler de Osmanlı mutfağından miras kalan bu kat kat yufka ve fıstıklı şerbetli lezzeti sahiplenir. Baklava’nın kökenini sorgulamayalım, sonuç olarak kimin “icat ettiği” tartışması, kardeşlerin mirası bölüşememesinin klasik bir örneğidir.
Benzer şekilde, halılar ve kilimler de bu ortaklığın simgesidir. Türk halıları, motifleri ve dokuma teknikleriyle ünlüdür, ancak Yunan adalarında ve kırsalında benzer desenler görülür, çiçekler, geometrik şekiller, hatta mitolojik unsurlar… Bu, Anadolu’nun Hellenistik döneminden kalan bir miras; Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Yunan ustalarla Türk dokumacılar birlikte çalışmış, bu sanatı geliştirmişler. Müzik de öyledir: Rebetiko, Yunanistan’ın geleneksel müziği, Türk sazıyla, uduyla iç içe; hatta bazı şarkılar aynı melodiyi paylaşır. Yoğurt, kahve (Türk kahvesi mi, Yunan kahvesi mi?), dolma gibi yemekler de bu ortaklığın günlük hayatı nasıl şekillendirdiğinin kanıtı. Kardeşler gibi, aynı sofrada büyümüşüz ama bugün “bu benim” diye kavga ediyoruz.
Bugün Türkler’in halay diye adlandırdığı oyun türünün, Yunanistan’da Yunan oyunu olarak nasıl uygulandığına bir bakın, ne kadar benzer olduğunu göreceksiniz;
Birlikte Yaşanan Yüzyıllar
Tüm bu kültürel yakınlık, ortak tarihten beslenir. Yunan ve Türkler, Anadolu’da binlerce yıl birlikte yaşamış. Antik Yunan medeniyeti, Truva Savaşı’ndan başlayarak Anadolu’yu şekillendirmiş; Homeros’un İlyada’sı, Türk topraklarında geçen bir hikayedir. Roma ve Bizans dönemlerinde, bu topraklar Doğu Roma İmparatorluğu’nun kalbi olmuştur. Konstantinopolis (İstanbul), her iki halkın da mirasıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselişiyle, Yunanlar (Rumlar) imparatorluğun vazgeçilmez parçası olmuş: Tüccarlar, sanatkarlar, hatta sadrazamlar Rum kökenliymiş. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettiğinde, şehrin Rum nüfusunu korumuş, Patrikhane’yi ayakta tutmuş. Yüzyıllar boyunca, Yunanlar Osmanlı tebaası olarak yaşamış, ortak bir imparatorluk kültürü oluşturmuşlar.
19. yüzyıla kadar bu birliktelik sürmüş. Ortak festivaller, evlilikler, ticaret… Ancak milliyetçilik akımlarıyla işler değişmiş. Yunan Bağımsızlık Savaşı (1821), Osmanlı’dan kopuşun başlangıcı olmuş; ama bu savaşta bile, birçok Yunan ve Türk birlikte yaşamaya devam etmiş. Kurtuluş Savaşı sırasında yaşanan acılar, her iki tarafı da yaralamış, ama bu tarih, ayrılıktan ziyade ortak acıları paylaşan bir aile hikayesi gibi.
Neden Düşman Oldular: Milliyetçilik ve Dış Müdahaleler
Peki, bu kardeşler neden düşman haline geldi? Cevap, 19. ve 20. yüzyılın siyasi fırtınalarında yatıyor. Osmanlı’nın zayıflaması, Avrupa’daki milliyetçilik dalgasıyla birleşince, Yunanistan bağımsızlığını ilan etti. Ancak bu süreç, sadece iç dinamiklerle değil, dış güçlerin kışkırtmasıyla hızlandı. İngiltere, Fransa ve Rusya gibi Batılı güçler, Osmanlı’yı parçalamak için Yunan milliyetçiliğini destekledi – “Megali Idea” (Büyük Yunanistan Hayali) gibi fikirler, bu müdahalelerle büyüdü. 1919-1922 Yunan İşgali ve Türk Kurtuluş Savaşı, bu düşmanlığın zirvesiydi; İzmir’in yakılması, nüfus mübadelesi gibi trajediler, yaraları derinleştirdi.
Bugün Ege’deki ada anlaşmazlıkları, Kıbrıs sorunu gibi konular, bu tarihi kavgayı sürdürüyor. Baklava veya halı gibi kültürel unsurları “sahiplenme” yarışı da milliyetçilikten besleniyor. Kardeşler, mirası bölüşmek yerine, birbirini dışlamak istiyor.
Sonuç: Kürtlerle Kaynaşırken, Yunanlarla Neden Kavga? Dış Güçlerin Rolü
İşte ironik kısım da tam burada! Türkler, Kürtler gibi tamamen apayrı bir kültüre sahip bir halkla – farklı dil, gelenekler, hatta kökenler olmasına rağmen – iyi geçinmeye, kaynaşmaya çalışıyor. Kürtlerle ortak tarihimiz var elbette (Osmanlı’dan beri), ama kültürel farklar günümüzde çok çok daha belirgin. Kürtçe Hint-Avrupa dil ailesinden, Türkçeyse Altay kökenli; müzik, dans, yemekler bambaşka. Yine de, Türkiye’de Kürtlerle entegrasyon çabaları, evlilikler, ortak mücadeleler var. Peki, Yunanlarla ki kültürel olarak neredeyse ikiz gibiyken, neden bu kadar kavgalıyız?
Sebep, dış güçler demek doğru olur mu? Batılı emperyalistler, Osmanlı’yı parçalarken Yunan-Türk düşmanlığını körüklemiştir. Tarih kitaplarında yazanlar budur. Soğuk Savaş’ta NATO içinde bile bizi birbirimize düşürdüler. Bugün ABD ve Avrupa, Ege’deki gerilimleri kullanarak Türkiye’yi zayıflatmaya çalışıyor – Yunanistan’a silah satışı, Kıbrıs’ta taraf tutma gibi… Kürtlerle ise, dış güçler (örneğin PKK üzerinden) ayrılıkçılığı destekliyor, ama Türk toplumu iç dinamikleriyle kaynaşmayı tercih ediyor. Yunanlarla kavgamız, dış müdahalelerden besleniyor; yoksa kardeşler olarak barış içinde yaşayabilirdik. Bu düşmanlık, bize değil, dış güçlere yarıyor – bizi bölerek hakimiyet kuruyorlar.
Sonuçta, Yunan ve Türkler, aynı ailenin çocuklarıdır. Baklava’yı paylaşmak yerine kavga etmek, halıyı çekişmek bize zarar veriyor. Tarihimizi hatırlayıp, dış oyunlara karşı birlik olursak, gerçek kardeşliğimizi yeniden keşfedebiliriz. Belki o zaman, ortak mirasımızı kutlarız.