Tıp ve Kapitalizm

Modern tıp, insanlığın ortalama yaşam süresini uzatan, salgınları kontrol altına alan ve karmaşık hastalıklara çözüm üreten bir zafer öyküsü yazdı. Ancak bu öykünün arka planında, kapitalizmin gölgesiyle şekillenen bir sistem ve bilimin araçsallaştırılmasına dair tartışmalar var. İşte bu çelişkiler ışığında, sağlığımızı korumak için nasıl bir yol izlemeliyiz?

İlaç Endüstrisi: Kârın Tedaviyi Şekillendirdiği Bir Dünya

Tıbbın kapitalizmle ilişkisi, en çok ilaç endüstrisinde kendini gösteriyor. Farmasötik şirketler, araştırma bütçelerinin önemli bir kısmını “kronik kullanım” gerektiren ilaçlara ayırıyor. Örneğin, 1990’larda “bağımlılık yapmaz” denilen opioidlerin agresif pazarlanması, ABD’de yüzbinlerce ölüme yol açtı. Benzer şekilde, bazı antidepresanların intihar riskini artırdığına dair verilerin yıllarca gizlendiği iddiaları, bilimin kâr odaklı şirketlerin elinde nasıl manipüle edilebildiğini ortaya koyuyor.

Peki yaşam kurtaran ilaçların fiyatları? 2015’te Martin Shkreli isimli bir yatırımcı, AIDS ve kanser hastalarında hayati öneme sahip Daraprim adlı ilacın patent haklarını satın aldı. İlacın fiyatını bir gecede 13,50 dolardan 750 dolara çıkardı. Gerekçe olarak “pazarlama ve araştırma maliyetleri”ni öne sürdü. Bu skandal, ilaç endüstrisinin insan hayatını kârın önüne koymadığı gerçeğini tüm dünyaya hatırlattı.

Bilimsel Otorite ve Eleştirinin Susturulması

Bilimsel konsensüs, toplum sağlığı için hayati önem taşıyor ancak “bilim” adı altında yapılan her uygulama mutlak doğru değildir. 1950’lerde hamilelere “güvenli” denilen thalidomide ilacının binlerce bebekte doğum kusuruna yol açması veya psikiyatrideki lobotomi uygulamaları, tarihin karanlık sayfaları olarak duruyor.

Bugün ise endüstri destekli araştırmaların sonuçlarına körü körüne inanmak, benzer hatalara kapı aralayabilir. Öte yandan, aşı karşıtlığı gibi bilimsel verilere tamamen sırt dönen hareketler de toplumu riske atıyor. Bu ikilemde çözüm, bilimi reddetmek değil, nasıl üretildiğini sorgulamak. Örneğin, şeker endüstrisinin 1960’larda kalp hastalıklarını “yağların sebep olduğu” algısını finanse etmesi, çıkar çatışmalarının bilimi nasıl saptırabildiğinin kanıtı.

Alternatif Tıp Tuzağı: Bilimsel Olmayan Vaadler

Modern tıbbın eksiklikleri, birçok insanı alternatif yöntemlere yönlendiriyor. Ancak bu alan, kanıttan yoksun şarlatanlıklarla dolu. Homeopati, kristal terapileri veya “mucize bitkisel karışımlar” gibi uygulamalar, özellikle kanser hastalarında zaman kaybına ve trajedilere yol açabiliyor. Steve Jobs’ın pankreas kanserini alternatif yöntemlerle tedavi etmeye çalışıp geç evrede konvansiyonel tıbba dönmesi, bu riskin sembolik bir örneği. Üstelik alternatif tıp da kapitalizmden azade değil: Piyasada “doğal” etiketiyle satılan takviyelerin çoğu, standart ilaçlardan daha az regüle ediliyor ve bazen zehirli maddeler içerebiliyor.

Çözüm Yolu: Eleştirel Akıl ve Kanıta Dayalı Seçimler

Sağlığımızı korumak için ne körü körüne “resmi tıbba” boyun eğmeli ne de şarlatanlara kanmalıyız.  Bir tedavinin güvenilirliği, bağımsız kuruluşların (Cochrane Collaboration gibi) meta-analizlerine ve geniş katılımlı klinik deneylere dayanmalı. Sadece bu da değişl çünkü COVID aşılarının hızla geliştirilmesi ve deneysel olarak sonuçlar vermemesi bu sürecin nasıl tedbirli yürütülmesi gerektiğinin bir kanıtı.

Hekimin endüstriyle finansal bağlantılarını, uzmanlık alanını ve hasta geri bildirimlerini incelemek gerekiyor İyi bir doktor, dinler, seçenekleri açıklar ve aceleci davranmaz.

Sağlık sisteminin daha adil olması için politik mücadele şart. İlaç fiyatlarının düzenlenmesi, halk sağlığı programlarının desteklenmesi gibi adımlar, bireysel çabaların ötesinde bir dayanışma gerektirir.

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir